Skip links

Bölünmüş Miras – Keşmir

1947’de Hindistan ve Pakistan bağımsızlıklarını kazandığında, geride kalan sadece sömürge yönetimi değil, aynı zamanda haritalarda çözülmemiş sorulardı. Keşmir de bu “bölünmüş miras”ın en tartışmalı parçasıydı. Üç kez savaş sebebi oldu, sayısız diplomatik girişime rağmen çözümsüz kaldı. Bugün hâlâ, nükleer silah sahibi iki ülkenin en hassas temas noktası. Ama mesele sadece bir toprak parçası değil. Keşmir, Hindistan’ın seküler demokrasi iddiası ile Pakistan’ın İslam temelli ulus vizyonunun kesiştiği, çatıştığı ve zaman zaman kanla sulandığı bir alan.

En Kırılgan Fay hattı

Keşmir meselesi, Güney Asya’nın jeopolitik haritasını şekillendiren en kırılgan fay hatlarından biri olmayı sürdürüyor. Modern siyaset biliminin çatışma çözümü teorileriyle açıklamaya çalıştığı bu kriz, hem realist hem de konstrüktivist yaklaşımları sınayan bir laboratuvara dönüşmüş durumda. Realist kuram, Keşmir’i Hindistan ve Pakistan’ın güvenlik ikilemi çerçevesinde değerlendirirken; konstrüktivist yaklaşım, bu çatışmayı tarihsel kimlik anlatıları ve sembolik politikaların belirlediği bir kurgu olarak okuyor. Teori ne söylerse söylesin, sahadaki gerçeklik her birkaç yılda bir şiddet dalgası olarak geri dönüyor.

370. Madde meselesi

2019 yılında Hindistan Başbakanı Narendra Modi liderliğindeki Bharatiya Janata Partisi (BJP), anayasanın Keşmir’e özel statü tanıyan 370. maddesini yürürlükten kaldırdı. Bu adım Hindistan’ın iç siyasetinde Hindu milliyetçiliğini tahkim eden bir hamle olarak öne çıktı. Pakistan ise bu kararı Keşmir halkının iradesinin yok sayılması ve uluslararası hukukun ihlali olarak tanımladı. Ancak asıl etkisi, yerel halk açısından daha derindi: 370. madde, sembolik düzeyde bir özerklik zırhıydı; kaldırılması, Delhi’nin Keşmir üzerindeki kontrolünü mutlaklaştırdığı gibi, gerilimi kalıcılaştırdı. Bu süreç, egemenlik söylemi üzerinden meşruiyet inşa eden iki devletin — biri laik, biri dini temelli — kimlik anlatılarında derinleşen bir kırılma yarattı.

2025 Saldırısı: Sessiz Fay Hattının Kırılması

25 Nisan 2025’te Hindistan’ın Cammu ve Keşmir bölgesindeki Pahalgam yakınlarında düzenlenen bir terör saldırısı, bölgedeki kırılgan istikrarı paramparça etti. Olayda 26 Hindu turist yaşamını yitirdi, 20’den fazla kişi yaralandı. Hindistan hükümeti saldırının arkasında Pakistan merkezli LeT (Lashkar-e-Taiba) bağlantılı grupların olduğunu öne sürdü. Yanıt gecikmedi. 6 Mayıs’ta Hindistan, “Operation Sindoor” adıyla Azad Keşmir’e yönelik dokuz hedefi vurdu. Pakistan ise 10 Mayıs’ta “Operation Bunyan ul Marsoos” adını verdiği karşı saldırılarla Hindistan’ın askeri üslerini hedef aldı. Bu karşılıklı operasyonlarda toplam 66 sivilin yaşamını yitirdiği bildirildi. Bir kez daha, bölgeyi ateşe atacak bir kıvılcımın çok uzağında değiliz.

Kimlik, Hafıza ve Şiddet Döngüsü

Keşmir’deki çatışmalar, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda psikolojik düzeyde de yeniden üretiliyor. Kolektif hafızalar, mağduriyet anlatıları üzerinden şekilleniyor; şiddet bu anlatıların hem nedeni hem de sonucu hâline geliyor. Politik psikoloji açısından bakıldığında, her saldırı, karşılıklı olarak “varoluşsal tehdit” algısını derinleştiriyor. Bu da milliyetçi duyguları tahkim eden bir siyasal atmosfer yaratıyor. Hindistan’da Keşmir, ulusal birlik adına “terörle mücadele”nin sembolü olurken; Pakistan’da İslam ümmetinin savunması retoriğiyle kutsallaştırılıyor. Barış, bu kutuplaşmış hafıza rejimleri arasında kayboluyor.

Çatışma Ekonomisi ve Siyasi Tıkanma

Keşmir, yalnızca bir çatışma bölgesi değil, aynı zamanda bir “çatışma ekonomisi”nin de parçası. Siyaset bilimci Paul Collier’in ifadesiyle, çatışmalar bazen ideolojiden çok çıkar ilişkileriyle sürer. Bölgedeki yüksek askeri mevcudiyet, istihbarat harcamaları ve sıkıyönetim benzeri uygulamalar, hem Yeni Delhi hem de İslamabad için iç siyasal kontrol aracı hâline gelmiş durumda. Yerel halk ise sürekli olarak kalkınma olanaklarından uzaklaştırılıyor. Bu durum, demokratik katılımın sınırlanmasına ve siyasal çözüm üretme kapasitesinin zayıflamasına neden oluyor. Açık toplum ideali, “güvenlik devleti” pratikleriyle yer değiştiriyor.

10 Mayıs’ta ABD arabuluculuğuyla ilan edilen ateşkes, geçici bir rahatlama sağladı. Ancak tarih, bu tür ateşkeslerin sürdürülebilir barış üretmediğini gösteriyor. 2003, 2013, 2021 ve şimdi 2025… Her ateşkes yeni bir krizle test edildi. Gerilim, yalnızca askeri değil, aynı zamanda sosyopolitik ve ideolojik bir zeminde büyüyor. Keşmir sorunu, çözümü ertelenmiş her mesele gibi zamanla daha karmaşık bir hâl alıyor. Soru açık: İki nükleer güç, bir harita parçasından daha fazlasını yani ortak bir gelecek fikrini yeniden inşa edebilir mi?

İlker YILDIZ