American History X ve Irkçılığın Evrensel Estetiği
Geçtiğimiz salı akşamı uzun süre önce izlediğim bir filmi tekrar izledim.
Özel bir film.
Sinemada bazı filmler vardır; bir sahnesi hafızaya, bir cümlesi vicdana kazınır. American History X de onlardan biri. Edward Norton’un canlandırdığı Derek karakteri, ırkçılığın bireysel öfkeyle, sosyal koşullarla ve ideolojik kalıplarla nasıl iç içe geçtiğini gözümüzün içine sokar.
Ama bu yazının çıkış noktası filmdeki dramatik dönüş değil. Asıl ilginç olan, Amerikan banliyölerinde geçen bir ırkçı örgütün neden Nazi selamı verdiği, gamalı haç dövmesi taşıdığı ve Hitler’e atıf yaptığı.
Neden Amerikan ırkçıları kendi bayrakları yerine Almanya’nın 1930’larda kullandığı bir sembole sarılır?
Çünkü Nazi Almanyası, Irkçılığın Estetik ve Siyasi Formülüdür
Amerika’da ırkçılık yeni bir şey değil. Kölelik, Ku Klux Klan, Jim Crow yasaları, siyahi mahallelere uygulanan ayrımcı konut politikaları… Hepsi Amerikan tarihinin kendine has ırkçı pratikleridir. Ama Nazi Almanyası, bunların üzerine bir sistem, bir ideoloji ve bir görsel dil inşa etti.
Nazi bayrağı, gamalı haç, üniformalar, askeri disiplin… Bunlar yalnızca semboller değil; ait olma duygusu, düzen arzusu ve düşman tanımı yaratan görsel araçlardır. Amerikan ırkçıları da bu estetikten, o “saf ırk devleti” idealinden etkilenir. Hitler onlar için bir Alman lider değil, beyaz üstünlük ideolojisinin en saf hâlidir.
Yani mesele etnik köken değil; ırkçı tahayyülün evrensel temsilidir. Hitler, bu zihniyet için bir Alman değil; beyaz adamın “uyandığı” bir peygamberdir adeta.
Amerikan Neo-Nazi Hareketlerinin Tarihçesi
ABD’de Nazi sempatisi, II. Dünya Savaşı sonrası sanıldığının aksine hızla sönmedi. 1950’lerden itibaren özellikle White Power (Beyaz Güç) hareketleri içinde Nazi estetiği ve ideolojisi bir “radikal aidiyet” biçimi olarak yeniden sahneye çıktı. George Lincoln Rockwell’in kurduğu American Nazi Party, gamalı haçlı bayraklarla yürüyüşler yaptı. 1980’ler ve 1990’larda bu hareketler yeraltına çekildi ama yok olmadı.
Neo-Naziler, Ku Klux Klan’dan farklı olarak ırkçılığı dini ya da etnik değil, biyolojik bir üstünlük meselesi olarak kodladı. Hitler’in “Yahudi karşıtlığını” da kendi nefret söylemlerine entegre ettiler. ABD’nin çeşitli eyaletlerinde silahlı kamplar kurdular; özellikle beyaz işçi sınıfı arasında “saf ırk devleti” hayaliyle propaganda yaptılar.
1995’teki Oklahoma City Bombalaması gibi aşırı sağ terör eylemleri bu gruplarla ilişkilendirildi. Günümüzde Proud Boys, Atomwaffen Division gibi örgütler bu geleneği sürdürüyor. American History X, tam da bu arka planın üzerine kurulu: bir ideolojinin yalnızca şiddeti değil, çekim gücü de anlatılıyor.
Kökler Ortak: Amerikan Irkçılığı Nazi Almanyası’nı Etkilemişti
Şu paradoksu unutmamak gerekir: Amerikan ırkçılığı, 1930’larda Nazi Almanyası için bir ilham kaynağıydı. Hitler’in baş ideoloğu Alfred Rosenberg, ABD’nin “ırk yasalarını” inceledi. Nuremberg Yasaları hazırlanırken, ABD’nin Güney eyaletlerindeki ırk ayrımcılığı yasaları model olarak alındı. Bazı Nazi hukukçuları bile “Amerikalılar bu işi bizden önce daha keskin yapmış” diyordu.
Yani American History X’teki Nazi özentisi karakterler, bir bakıma tarihsel bir kapatılmamış dairenin içinde yaşıyorlar: Amerikan ırkçılığı Nazizmi etkiledi, Nazizm ise Amerikan ırkçılarına ideolojik bir estetik sundu.
“Beyaz Üstünlüğü”nün Günümüz Politikalarına Etkisi
2016 yılında Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte ABD’de beyaz üstünlükçü gruplar kamuoyunda yeniden güç kazandı. Charlottesville’deki 2017 “Unite the Right” yürüyüşünde gamalı haç taşıyan gruplar açık açık sokaktaydı. Trump bu yürüyüşe tepki verirken, “iki tarafta da iyi insanlar vardı” diyerek tarafsız bir tutum sergileyerek ırkçılığı dolaylı biçimde meşrulaştırdı.
Bu dönemde ırkçı ideolojiler sistem karşıtlığı kisvesiyle yaygınlaştırıldı. “Beyaz Amerikalıların artık mağdur olduğu”, “azınlıkların ayrıcalıklı hâle geldiği” gibi argümanlarla toplumun belirli kesimlerinde ırkçılık, bir tür hak mücadelesi olarak çerçevelendi. Sosyal medya, bu propagandaların hızlıca yayılmasını sağladı.
“Replacement Theory” (Yer Değiştirme Teorisi) gibi aşırı sağ komplo teorileri, beyazların yerini göçmenlerin aldığı inancını körükledi. Bu teorilere inanan bazı kişiler, kitlesel silahlı saldırılar gerçekleştirdi (örneğin 2019 El Paso saldırısı). Irkçılık artık marjinal bir eğilim değil; ana akıma sızan bir ideolojik damar hâline geldi.
Charlottesville’den Capitol Baskını’na, günümüz ABD’sinde aşırı sağcı grupların Nazi sembollerini taşıması bir tesadüf değil. Almanya’da yasak olan bu semboller, ABD’de “ifade özgürlüğü” kisvesi altında meşrulaştırılabiliyor. Neo-Nazi forumlarında sıkça kullanılan “14 Words” gibi sloganlar, “white genocide” (beyaz soykırımı) gibi komplo teorileri, bu zihniyetin güncel parolaları hâline geliyor.
Irkçılıktan Arınma Mümkün mü?
American History X, yalnızca ırkçılığı teşhir eden bir film değil; aynı zamanda değişimin mümkün olup olmadığını tartışan bir anlatı. Derek’in hapishanede yaşadığı dönüşüm, insanın yalnızca nefretle değil, şefkatle de şekillenebileceğini gösteriyor.
Ama bu dönüşüm kolay ve çizgisel değil. Film, ırkçılığın sadece bir “yanlış bilgi” meselesi değil, bir duygusal yatırım ve kimlik biçimi olduğunu net biçimde gösteriyor. Derek’in değişmesini sağlayan şey, birinin ona “ırkçılık kötü bir şey” demesi değil; hayatın içinde yaşadığı acı, yalnızlık ve sonunda da bir başka siyahi karakterle kurduğu dostluk oluyor.
Bu dönüşüm süreci, ırkçılığın ne kadar köklü ve kişisel bir mesele olduğunu, ama aynı zamanda o kadar da kırılgan olduğunu gösteriyor. Nefret öğrenilebiliyorsa, empati de öğrenilebilir.
İlker YILDIZ
